"Almanya'da yaşayan Türkler'in belini kırıyor"
Genç sinema sanatçısı Haluk Piyes Balçiçek Pamir'e konuştu
Almanya'da doğup büyüyen oyuncu, yönetmen ve aynı zamanda boksör Haluk Piyes, Söz Sende'de Balçiçek Pamir'in sorularını yanıtladı. Piyes hem gurbetteki günlerini hem de sinema üzerine fikirlerini anlattı...
Luk diyorlarmış sana.
Evet yurtdışında.
Neden Haluk zor mu oluyor?
Çok basit konu aslında. Babam doğum belgesiyle gitmiş Alman dairelerine Haluk demiş, kadın da Haluuk anlamış. Haluuk diye yazmışlar sonra öyle de kalmış. Ama şöyle de bir şey var gurbette doğup büyüdüm orda Ertanlar hep Edi oluyor, Ersoylar Erzi oluyor Haluklar da Luk olabiliyor. Çelişkide büyüdük sonuçta.
"Kanımdaki Barut" şu anda o çekimlerden çıkartıp getirdik seni buraya herhalde.
Evet, daha ayağımın tozuyla geldim, bitti.
Aa bitti mi?
Bu sabah bitti.
Gerçekten de şiddet uygulayan çocuk, sevgiye en çok muhtaç olan çocuktur doğru mu?
Evet en çocuk muhtaç olan çocuktur. Çünkü çocuklar iki ve dört yaş arası ne görürse onu taklit eder. Şimdi ben anneyle babayla büyüyemedim o şansım yoktu.
Biraz o hikayeleri senden dinlemek istiyorum.
Evet , samimi olduğum konu.
Gerçktende çok ilginç bir öykün var sen 75 yılında Köln' de doğuyorsun. Baban bir süre sonra cezaevine giriyor. Kaç yaşındaydın?
3 yaşımdaydım.
Anne de başka bir şehirde çalışmak zorunda kalıyor ve sen de boynunda anahtar olan bir çocuksun.
Anahtar çocuk denen bir şey var.
Ne demek bu?
Bu abahtar çocuklar bu bana has olan birşey değil gurbette birçok çocuk böyle, mahallede %80 çocuk böyleydi. Komşular bakıyor bu çocuklara, anne baba olmayan çocuklara komşular yemek veriyorlar,bir litre sütle gününüz geçiyor, boynunuzda evinizin anahtarı var en azından uyumaya eve gidebiliyorsunuz. Hafta sonları bazı çoçuklar aileleri görebiliyorlar. Ben de bunlardan birisiyidim. Bu çocuklar Alman okullara gidince,benimde başıma geldi özürlü çocuk olarak tabir ediliyorlar.Bizde buna karşılık kızarak 1+1 kaç dendiğinde "Biliyorum ama sana cevap vermiyeceğim" derdik. Arkalara oturturlardı.Sınıfın arka tarafına.
Evet ama burda hiçbiri bilinmiyor. Burda Nimet Çubukçu Bakanımızda burda bize medyada destek oluyor, sponsor oluyor. Bu film projesinde değil mi?
Evet. O da bir araştırma yapmış. Burdaki yoksul insandan 5 kat daha yoksul gurbetteki Türk. Dolayısıyla burda ki çelişki anlamak zor. Burda insanlar hertürlü acıyı yaşayabilir ama kimse o insan ağlarken git memleketinde ağla demez yani bir artı baskı daha var biz bu baskıyla büyüdük.
Senin annen başka şehirde geceleri de yok yani, ablalarda biri evlenmiş,biri iş bulmuş e o bi kaçış tabi onlarda belki haklı. Sen tek başınamıydın.
Dediğim gibi sokaklarda aynı kaderi paylaşan çocuklarla bir aile oluşturduk. Şimdi bu öfkeli çocukların enerjileri şiddete eğilimli oluyorlar.
Doğru.
Beni boks o yönde eğitti. Ben 6 yaşımda boksla tanıştım. Hocam çok babacan bir insandı ve ilkokulda asi dönemime girerken türk öğretmenimle tanıştım İpek Tuna Varan o da şuan psikolog İstanbul'da. Esas mesleğide oydu ve 25 sene sonra onu buldum.
Ne güzel.
Öyle bir iki aşı aldım. Şanslı bir çocuktum.
"Şanslı bi çocuktum diyorsun" inanılmaz, hikayeyi anlatıyoruz bunun neresi şanslı diyorum ben. 6 yaşındayken yuvaya kendi kendine kayıt ettirmişsin sen.
3 yaşında yuvaya,6 yaşımda okula.
Her şeyi tek başına ve sokakta yaşayan bir aile seninle aynı kaderi paylaşan. Şiddet herzaman var hayatta di mi komşulardan şiddet muhtemelen değil mi?
Komşular,ırkçılıklar onun yelpazesi geniş, şiddeti sadece fiziksekl şiddet halinde görememek lazım. Şimdi ekonomik boyutta da sosyal boyutta da şiddet uygulanıyor. Eşinize yeterli para vermessenizde şiddet uygulanıyor, çocukları eğitmesseniz bilerek eğitmesseniz devlette bazen bir nevi şiddet uyduluyor.
Katılıyorum da ,aklım almıyor 5 ya da 6 yaşında ki bir çocuğun sokaklardayken şiddet görmesi yani sen ilk dayağını o yaşlarda yemişsin bu Almanlar'dan olabilir komşulardan olabilir bunun detaylarını en biliyorsun.
Tabi çok. Ama yani şimdi şöyle bir şey oluyor insan büyüyücünce diğer tarafı bilmediği için sizin baktığınız gibi bakamıyor yani ben o ortamda büyüdüğüm için daha iyisini bilmiyorum.
Normali oydu senin için.
Evet doğal olarakta insanlar ailesini korumaya çalışırya ben de arkadaşlarımı korumaya çalışıyordum.
Sen zaten bir ara çete başına kadar yükselmişsin.
Yükseldim ama beyaz çeteydi tabi sonuçta haksızlığa karşı savunuyorduk.
Bir Robin Hood durumu vardı yani.
Sonra tabi arkadaşlrımın çoğu kendini esrara kurban verdi intihar edenler oldu. Ben de dedim ki benim birşeyler yapmam lazım ve sosyal danışman oldum. Yani mahkemelerde onlar için tercümanlık yaptım onlar için evraklar doldurdum. Sonra mahalemizde biri polis oldu onla beraber çalıştım. Mesela mahallede bir çocuğun evi basılcak gidip ben ikna ediyordum hır çıkmadan halledelim diye. Sonra dedim bunun resmi bi boyutta altını çizmem lazım dişimi sıktım vu hukuk okudum. İlk devlet sınavından sonra ama sıkıldım adalet okumuyorsunuz hukuk okuyorsunuz ordada bir üç kağıt gerekiyor. Ben çok lokal kalmak istemedim çok insana ulaşmak istedim.
Bu hikaye bu anlamda beni etkiliyor gerçekten sokaktan gelen birisin az önce verdiğin örnekleri söyledin sonları çok kötü biten insanların,kendini kurtarmakla bitmiyor, insanlara yardım ediyorsun, üniversite bitiriyorsun.
Bu sizin içinde aynısı geçerli insan hangi işi yaparsa yapsın işin getirisiyle 3. şahısa yardımca olması lazım. Şimdi ben benim gibi büyüyen çocukların ne kadar zor durumda olduğunu bilerek her sabah aynada kendimi süsleyeyim mi? Olmaz ki onları düşnürsünüz ve yardım etmek istersiniz onun için daha da güçlenmek isterseniz boks beni fiziksel güçlendirdi.
Boks neden hayatında biraz sokaktan kurtulmak için mi?
Biraz sokakta insanşar rahat bıraksın diye minyon tipliyim yaşımı göstermiyorum.
Çok mu döverlerdi?
Çok saldırılardı , sonra da pişman olurlardı.
Boksu öğrendikten sonra mı?
Ama o önce savunmak içindi
Ama sonra orta siklette şampiyon olmuşsun.
Hırslıyım hep hırslıydım ama pozitif anlamda hani hizmet için egom çok kabarıktır. Ama bir marka düşkünlüğüm görüntü düşkünlüğüm yoktur. Hukuktan sonra o lokan bir yardımda ziyade çok büyük bir etken var medya şimdi bu ortam bu ortamda ne söylersek çocuklar taklit ediyor. Şimdi "Dişlerini fırçalayın çocuklar diyeceğim." kesin biri fırçalayacak.
Ama bir tanesi bile çok önemli.
Doğal olarak bu kulvarda ne yapabilirim diye düşündüm. Zaten bir aşı almışım küçükken. Küçük tiyatro oyunları oynatmış öğretmenimiz bize zaten dünyamızı açan hem benim annem ,türk öğretmenim ve boks hocam. Paylaşmayı öğrettiler ,farklı açılardan bakmayı öğrettiler. İlk derse geldiği zaman Türk öğretmenimiz ,bizim annelerimiz kırsaldan gelen insanlar öyle bir fotoğraf var gözümüzde bir geldi rujlu, tırnaklar yapılı ama ilk derste bize kelime-i şahadati öğretti. Hiç ummuyorduk ama tezatlık yarattı ama ikinci derste Aziz Nesin , Yaşar Kemal derken şiirler , küçük oyunlar..
O öğretmen şansmış o zaman.
Evet kesinlikle, kader de diyebiliriz. O açıdan yola çıkarak ben hedef kitle çocuklar olması gerekiyormuş gibi düşündüm. İlk etapta Almanların ,onların düşüncelerini değiştirmeye çalışıyorsunuz devletin tarzını değiştirmeye onları uyarmaya çalışıyorsunuz ama bu çok zor bir iş. Gerçekten projeler direk çocuklara yönelik olmalı o yüzden de bir sponsor aracışığla Los Angeles uçtum. Orda okudum senaryo ve yönetmenlik ağarlıklı. Almanya'ya geldikten sonra hep oyunculuk teklifleri geldi.
Tipik oyunları da kabul edememişşin.
Evet, kebabçı, üç kağıtçı , halı satan filan onları zaten hukuk okurken o dönemde onlardan sıkıldığım için hukuktanda sıkılmıştım. Hep üç kağıtçı Ahmet filan örnekler.Bu medyayada yansıyor ve Almanlar bunları hayatta tutuyor. Dikkat edersiniz belki bazı arkadaşlara ağır gelecek ama bugüne kadar yapılan ödüllü filmler dahil Almanya'da Türkler tarafından yapılan filmleri hiçbir Alman eleştirmemiştir.
Çok haklısın hatta Fatih Akın'ın filmi hakkında sölediğini hatrlıyorum bunklar "bu tarz filmler iyi hoş alkışlayalım ama o tarz filmler Almanya'da yaşayan Türklerin belini çok kırıyor."
Kesinlikle kırıyor. Çünkü 30 senedir Ford fabrikasında çalışıyor mağdur durumda şöyle bir problememiz var, biz çok entegre olamıyoruz gittiğimiz ülkelerde. Kendi tuzumuzu biberimizi hep devam ettirmek istiyoruz. Karşı taraf, hükümet bunu farkedince entegreyede yardımcı olmuyor. Çünkü çelişkide olan insan çok daha fazla markaya düşkündür. Kızların hepsi Jennifer Lopez, erkeklerin hepsi rapci olmak istiyor. Markaların daha iyisini almak istiyor.
Tüketime dayalı yani...
Bizim insanlarımız hapkolikler, daha çabuk hastalanıyorlar bu öfkeden dolayı çelişkiden dolayı fabrikalarda hayatları çürüyor. Paraları topluyor çocukları okutmak için ama sağlıkları elden gidiyor ve ona harcıyorlar.Bundan Alman hükümeti özellikle böyle insanları kullanıyorlar ve bu yüzden bu klişeyi hayatta tutmaya çalışıyorlar. Medya da bir aracı.
Film sektöründe de bu filmler hariç Almanlar başka filmlere sponsor olmaz diyorsun.
Pek olmaz. Benim şansım Kanaka taktiği bir filmle patlamayı başardım.
Kötü yabancı mı demek?
Aşağılayacı bir terim ama bu "yabancı bir saldırıda bulunursa ne olur?" diye gösteren bir film. Bu da tam benim anlatmak istediğimi anlatan yani tam nasip meselesi.
Yasaklanmış ama değil mi?
Tabi 2-3 hafta oynadıktan sonra baktılar rağbet çoğalıyor ama 4 milyon seyirciyle buluştu.
Nasıl buluştu?
DVD olarak çıkınca tamamen bir patlayış yaşandı, TV reytingleri de o biçim oldu onu yasaklayamadılar. Gençlerin sesi olabildik ne mutlu bize. Alman hükümetinde sıkılmış, kendi ailesinden de sıkılmış ve ortada kalmış bir gencin hayatı ve esrar olup 8 saat kendi cennetine kaçmış bir mağdurun hayatı. Böyle bir haykırıştı bulunuyorsunuz tabi herkes ülkesini temiz tutmak istiyor ama birilerinin doğru söylemesi gerekiyor orda özellikle talk-show lara davet edildiğimde "ya siz esrarkeşlerle çalışıyorsunuz, rolünüze çok iyi hazırlıyorsunuz , belki siz de alıyorsunuz" ben hayatta sigara bile içmedim, bunları hiç konuşmak bile istemem. "rehabilitasyon merkezinden türkleri atıyorsunuz arka kapıdan" deyince şok oluyorlardı.
Ondan sonra da eleştiriler başladı çok milliyetçi olduğuna dair değil mi?
Ben onu anlamadım.Gurbette şöyle birşey var bizim mahalemizde Rus'u, Türk'ü, Yunan'ı, mezhep farkına göre alevi,sunni,kürt vs. hepsi bir ortak noktada buluşuyor. Bir baskı altındasınız, gurbetteseniz, birlik var. Türkiye'ye gelince anladım ben asıl." İnşallah yaparız."diyoruz bu adam dinci mi diyorlar.
Mutlaka öyle değil mi "inşallah" kelimesini kullandın diye mi kötü olmuş.
Sonra "Türkiye'yi seviyorum. "dedim bu adam faşist, milliyetçi. Sonra dedm ki "fakirle zengin eşit olmalı " bu adam kominist mi? Karar verin ben de "sosyal kimliğimi muhafaza eden müslüman bir komünisttim." böyle şeylere takılmayalım . Herbiri bir tezgah kurmuş ideoloji anlamında , siyasi anlamda,ticaret anlamde. Çocukların kafasını karıştırmayalım yeter
Peki Almanya'da senin ciddi bir kariyerin var gerçekten tekliflerde geliyor sen seçiyorsun biliyorum ama neden Türkiye?
Çünkü, benim kökenim burda ve 80'lere kadar güzel lanse ettik sonra bizim sinema sektörümüz durdu. İranlılar kendini çok iyi kendilerini ispatlamaya devam etti. Dünya daha bizim kültürümüzü bizim Anadolumuzu çok iyi tanımıyor bütün hikayeler anlatıldı ama bizim gözlüğümüzden bizim renklerimizle anlatılmadı. Bu bollukta Türkiye'de muhteşem bir boyutta kulis olarak, insanlar olarak, tarih olarak bunları gerçekten globalizeden bahsediyoruz o zaman insanlarla bunları birleştirelim. Atatürk'ün dediği gibi "bir baruttan elektrikten daha önemli olacak sinema birgün."
Dizilerde gördük seni sinemalarda gördük, Pusat'ta isim reis miydi?
Ali pusat
Pars Kiraz Operasyonunda gördük. Zaten Türkiye'de tanınmaya başlandın. Bir taraftanda bu yeni bitirdiğin "Kanımdaki Barut " biraz da ondan bahsetmeni istiyorum.
"Kanımdaki Barut" , bu kadar bahsettik şiddeti çok yakınen bilen bir insanım, "Kanımdaki Barut"ta onun bir örneği meteforu biraz geniş tutuyorum. Sevgi simgesi bizde annedir. Üç kere anne deriz sonra baba deriz. Bu anne hayatımızda olmassa çocuklar nolur diye anlatmak istediğim bir hikaye. Atraksiyonu bol olsun diye eski bir tetikçi, eşini çocuklarının gözününün önünde vuruyor. 11 sene sonra hapisten çıkıyor ve iki oğluyla beraber yaşıyor. Bu çocuklara nolduğunu anlatacağım. Bu filmde en temel sorunla yüzleşmek istiyorum seyirsiyide yüzleştirmek istiyorum. Seyirciye bilgide vermek istiyorum ama eğlendirmekte istiyorum,ağlatmakta istiyorum. Ama en temel sorunumuz şiddet. Herkes patlamaya hazır.
Bir de aile özellikle anne babalar "seni seviyorum" kelimesini kullanmıyor.
%96.4 babalar çocuklara hiç kullanmamış.
Senin baban sana kullandı mı hiç?
Bende duymadım hiç. Ben babamla temasa tekrardan girdim görüyorum.
Kaç yaşında girdin tekrar.
Ara ara giriyorum, erginlik dönemindede girdim ama ben yüzleşmeyi seviyorum.Her insanın fıtratından anne babasını sevmek vardır nolursa olsun. Üstüne üçyüzbin ton kötülük koyabilirsiniz ama o sevgi kaybolmaz sadece hastalık yapar ama onu çıkaramassınız kalır bir yerde. Ama çıkarmanız lazım.
Yüzleşmek gerekir herhalde.
Evet, seni seviyorum demek lazım küçükler söylesin.
Peki filme dönelim, kimler oynuyor filmde?
Necmettin Çobanoğlu var baba rolünde, Jülide Kural, Pelin Batu, Şenay Aydın, Açelya Elmas, Yüksel Arıcı saysam bitmeyecek.
Çok da güzel isimler.
Evet, çok güzel isimler, paraylada bir araya gelmeyecek kişiler.
Şimdi de öyle bir şey söylüyorsun, parası olan değil de, fikri olan. İşin ilginç yanı bi de Los Angeles de okuduktan sonra bunu söylüyorsun.
Öyle bir problemimiz var 2. filmde batı özentisiyle ilgili bence Amerikan rüyası değil de Anadolu rüyasına dönmemiz gerekiyor.
Farklı bir söylem.Film ne zaman vizyona girecek?
Kısmetse kışın ocak olacak.
Montaja gireceksin bu da çok öenmli bir iş.
Film hiçbir zaman bitmez sadece filmden vazgeçersiniz.
Bir taraftanda sosyal sorumluluk projelerin devam ediyor.
Üniversitelere,liselere,ilkoklulara gidiyoruz. Onların Pusat abisi olarak onlara barlardan değil de madde ve şiddet bağımlılığla ilgili seminerler veriryorum. Çok şaşırıyorlar ,çok mutlu oluyorlar.Çünkü çocuklarımız ilgiye,sevgiye ve bilgiye muhtaç.
İlerde bir gün çocuğun olursa iyi bir baba olacak mısın?
En iyi baba hangi baba biliyor musunuz? Çocuğun annesini en çok seven baba.
27 Temmuz 2008 Pazar
Haluk Piyes-Almanyada yasayan Turkler'in belini kırıyor
Gönderen admin zaman: 09:36
Etiketler: haluk piyes, Kanimdaki Barut, Luk Piyes, röportaj
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder